Bir Ceninin Günlüğü

“Hoş Geldin Bi’tanem!

Biliyorum, beklemiyordun bu sonu.

Sürpriz oldu sana.

Ölmekten korka korka büyüdün.

Ve şimdi…

Korktuğun başına geldi.

Ölüm döşeğindesin.

Sen telaşlısın; ben ise huzurlu bir bekleyiş içindeyim.

Senin hiç beklemediğini, ben hep bekledim.

Buraya sığmayacağını en başından biliyordum.

Çünkü bu dünyaya göre değilsin sen.

Az sonra öldüğün için ağlayacaksın.

Sen gözyaşı dökerken ben tebessüm edeceğim.

Sonra anlatacağım sana.

Bugün öldüğünü sandığın anı…

Hep hatırlayacaksın.

Ve her defasında hatırlatacaksın.

Hatırlamamı isteyeceksin.

Bugün senin doğum günün.

Anlatsam da anlayamayacaksın.”

Dr. Senai Demirci, “kırk yıllık hasretim” dediği ‘Bir Ceninin Günlüğü’nde tıp doktoru ve edebiyatçı kimliğini aynı potada buluşturuyor. Her birimizin mahrem hikâyesini dünya hayatının psikolojik aynasında hem yüzümüze hem özümüze tutuyor. Mevlânâ’nın ölümü doğuma eşitleyen ‘şeb-i ârus’ bilgeliğine çağırıyor. Kaygının yerini sükûnete, korkunun yerini merhamete bıraktığı o eşsiz anı canlandırıyor.

Kitap Detayları

Yazar

Çizer

Editör

Ayşe Çetintaş

Yaş Grubu

Kategori

,

Sayfa Sayısı

176

Ebat

15,5×23 cm

Cilt

Karton Kapak

Baskı Tarihi

Mayıs 2025

ISBN

978-625-97094-6-8

Bi' Tutam Oku

Kitabı satın almadan önce incele

Satın Al

Editörün Kaleminden

İnsan olmak, öyle bir hikâye ki; başladığımızı bile bilmeden başlayan, yaşadığımızı bile fark edemeden devam eden ve bir gün gözlerimizi açtığımızda kucağımıza bırakılan bir armağan gibi. “Bir Ceninin Günlüğü”, işte bu eşsiz hikâyenin en mahrem, en görünmez ama en büyüleyici perdesini aralıyor.

Dr. Senai Demirci’nin kaleminden çıkan bu eser, insan hayatının en derin başlangıcına doğru benzersiz bir yolculuk sunuyor. Ama bu bir tıp kitabı değil, bir biyoloji dersi de değil; henüz adımız bile yokken bize yazılmış bir aşk mektubu gibi… Hücrelerimizin titreşiminde, kalbimizin ilk çırpınışlarında, varoluşun sırrını fısıldayan şiirsel bir anlatı.

Kitabın her sayfası, okuru, rahmin sessiz boşluğunda yankılanan bir senfoniye kulak vermeye çağırıyor. Dünyaya gelmeden önce geçtiğimiz o görünmez yolları, oluşumuzun her anını, gözlerimiz henüz açılmadan hayatı dokumaya başlayan Rabbin merhametiyle şekillenen mucizeleri hatırlatıyor.

Yazar, tıp bilgisini edebî bir üslupla harmanlayarak ortaya eşsiz bir atmosfer çıkarıyor. Her satırda hem bir doktorun bilimsel hassasiyeti hem de bir edebiyatçının incelikli duyguları hissediliyor. Hayatın görünmeyen evrelerini anlatırken kullandığı samimi, sıcak ve yer yer hüzünlü dil, okuyucunun ruhuna dokunuyor. İnsan, bir cenin olarak geçirdiği o sessiz mucizeyi yeniden yaşar gibi oluyor. Hatta kitabı okurken kendi varlığına ilk kez bu kadar içten bir hayranlıkla bakıyor.

“Bir Ceninin Günlüğü”nde her birimizin içinden geçtiği o karanlık ama umut dolu dönemin şerefine bir kutlama yapılıyor. Bedenimizin inşa edilişini, kalbimizin atmaya başladığı o ilk anı, parmak uçlarımızın izlenemez bir sanatla dokunduğunu öğrenirken, yaşamın aslında ne kadar büyük bir armağan olduğunu daha derinden kavrıyoruz.

Kitap, Mevlânâ’nın “ölümü doğuma eşitleyen” bilgeliğine nazire yapar gibi, ölüm kavramını da bambaşka bir pencereden gösteriyor. Rahimden dünyaya doğarken nasıl bir ağlayışla karşılanıyorsak, bu dünyadan öte dünyaya doğarken de bir başka doğumu yaşıyoruz. Böylece ölüm korkusu, yerini sükûnete bırakıyor. Hayatın bütün korkularının ardında aslında büyük bir sevgi olduğu sezdiriliyor.

“Bir Ceninin Günlüğü”, insanın insana duyduğu en saf, en katıksız hayranlık duygusunu uyandırıyor. İçimizde, unuttuğumuz o sessiz mucizeyi fısıldıyor. Ve kulağımıza şu cümleyi usulca bırakıyor: “Sen, henüz ismin yokken bile çok değerliydin.”

Bu Kitabı Neden Okuyalım?

İnsan olmanın mahrem hikâyesini samimi ve edebî bir dille anlatır.

Bir ceninin gözünden hayata bakarak, yaratılış mucizesine şahitlik eder.

Tıp bilgisi ile edebiyatı, bilim ile maneviyatı aynı potada buluşturur.

Yaratılış sürecine dair farkındalık oluşturarak farklı bakış açıları sunar.

Dünya hayatının geçiciliğini anlatırken sonsuzluk umudunu tohum gibi eker.

Ailece Bu Cümleye Bayıldık

Yalnız değilim. Karanlığımda ışık yok ama varlığımı saran bir sıcaklık var. Sen gülümsediğinde, içim ısınıyor. Üzüldüğünde, burada karanlıklar dalga dalga yükseliyor. Az önce garip ama güzel bir şey oldu. Kalbim sımsıcak oldu. “Kan” dedikleri bir şey varmış. Sen biliyorsundur. Senin kanınmış bu. Senin kalbinden geliyor. Senin kalbinden benim kalbime kırmızı kurdeleli bir hediye. “Bengi su” diye tatlı bir ismi varmış. “Ab-ı hayat” da diyorlarmış. Anladığım kadarıyla böyle hazırlanıyorum yeni hayata. Senin nefesinle temizleniyor hücrelerim. Aramızdaki bağ canlandı. Senden bana yaşam suyu akıyor.

Yazar Senai Demirci Hakkında

1963 yılında doğdu. Uzun bir süre genç olarak yaşadı. Gençliğinin ilk kısmı zor sorulara cevap aramakla geçti. Sonra zor cevapların sorularını, sormayı öğrendi. Kolay cevapları sevmedi. Canı yanmışları çok sevdi. Mürekkebi kalbinden akan yazarları okudu. Tıp Fakültesi’nde öğrencilik yaptığı sıralar, dayanılması en kolay ağrının, başkasının ağrısı olduğunu fark etti. Başkalarının ağrısını da dayanılmaz bulacak yollar aradı. Bir yandan kemikleri ve kasları ezberlerken, kalp ve damar yollarında yürürken bir yandan da insan ruhunun loş labirentlerinde yürümeyi denedi. Korkulu da olsa güzel olduğunu fark etti. Şiire merak salanlardan olmadı; merak salmaktan ötesini yapmaya diledi. Her şairle beraber ağlamayı denedi. İnsanların cümlesinin hemşeri olduğunu fark etti. “Yaralı” olan herkesle kanı kaynadı. Gençliğinde Pink Floyd, Dire Straits. Bob Dylan, Barış Manço, Ahmet Kaya dinledi, Halil Cibran, Hermann Hesse, Said Nursi, Nietzsche, Goethe okudu. Artık yaşlı sayılsa da gençlerin babası olarak, şaşırmışların şaşkınlığına yoldaş olarak yoluna devam ediyor. Büyüyünce ne olacağına henüz karar vermiş değil. Sosyal medyayı çok sever. Twitter'ı da vardır, Instagram'ı da vardır. Youtube kanalı da fena sayılmaz.

Kitapyurdu.com'da kayıtlı 106 eseri vardır.

Okuyucu Yorumları